Hamas ve El Fetih: Tarihçe ve İdeolojik Farklılıklar

Hamas ve El Fetih, Filistin’in önde gelen önemli örgütlerindendir. Temelde aynı şeyi savunsalar da, tarihsel ve ideolojik farklılıkları bulunmaktadır. El Fetih Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ)’nün önemli bir parçasıdır ve seküler milliyetçi bir ideolojiyi benimsemektedir. Aslında El Fetih ilk kurulduğunda kurucuları arasında ideolojik bir netlik yoktur. Kurucuları içinde ‘‘solcu’’ olarak bilinenler de, önceden “İhvan’’`a (sonrasında İhvan’ın içerisinden Hamas ortaya çıkacaktır) üye olanlar da vardır. Kuruluş aşamasında ortak oldukları tek nokta: İsrail devletinin silahlı mücadeleyle yıkılıp yerine bağımsız Filistin devletinin kurulması fikridir. El Fetih’in kuruluş aşamasında farklı ideoloji taşıyan insanların aynı doğrultuda bir araya gelmesinin sebebi El Fetih’in kurulduğu dönemde başka seçenek olmamasıdır. İlerleyen yıllarda fikir ayrılıklarından ve El Fetih’in kuruluş amacına uygun hareket etmemesinden dolayı Hamas başta olmak üzere çeşitli örgütler de ortaya çıkacaktır.
Hamas ise islamcı bir ideolojiye sahiptir. El Fetih, FKÖ’nün en büyük bileşeni olmasına rağmen, laik ve sosyalist bir temele dayanmaktadır. Hamas, bu laik yaklaşıma karşı çıkarak, İslamcı bir perspektifle ortaya çıkmıştır. Adını 1. İntifada ile duyuran Hamas resmi olarak 14 Aralık 1987 tarihinde Şeyh Ahmet Yasin liderliğinde kurulmuştur. Hamas adını 1. İntifada’da duyurmuş ve o tarihlerde kurulmuş olsa da temelleri daha eskiye dayanmaktadır.
1. İntifada sırasında Ürdün’ün bölge üzerindeki hak taleplerinden vazgeçmesi sonrası Hamas ve FKÖ arasındaki fikir ayrılıkları iyice belirgenleşmeye başlamıştır. 1 Ağustos 1988 tarihinde Ürdün Kralı Hüseyin tarafından açıklanan bu karar, Ürdün’ün bölge üzerindeki bütün idari ve hukuki bağlarını sona erdirmiş ve Batı Şeria`nın 60 kadar temsilcisini içeren Ürdün parlamentosunu feshetmiştir. Bu karar her ne kadar Filistin halkının önünü açmış ve Filistin halkını bağımsızlığa itmiş olsa da Hamas ve FKÖ (El Fetih) arasındaki çatışmanın da başlangıcı olmuştur.
Ürdün’ün kararı sonrası FKÖ yönetimi “ Filistin Devleti “ fikri üzerinde düşünmeye başlamıştır. FKÖ artık bir direniş örgütü değil, devlet haline gelecektir. Ancak Bağımsız Filistin Devleti’ni kurma fikri ve bu Devleti uluslararası arenada meşru bir zemine oturtma fikri FKÖ’nün en başından beri reddettiği BM Genel Kurulu’nun 29 Kasım 1947 tarihli Filistin topraklarında 2 devlet kurulması kararını kabul etmekten geçiyordur. İsrail’in varlığının reddi için en başından beri bu kararı tanımayan FKÖ şimdi Filistin Devleti’nin varlığı için bu kararı tanımak zorunda kalmıştır. 12-15 Kasım tarihleri arasında Cezayir`de toplanan Filistin Ulusal Konseyi, 15 Kasım 1988’de Yaser Arafat liderliğinde Filistin Devleti`ni ilan etmiştir. Yaser Arafat, Bağımsızlıktan kısa süre sonra 14 Aralık 1988 tarihinde BM’nin 242 sayılı kararını tanıdığını açıklamıştır. BM’nin 242 sayılı kararı İsrail`in 1967 sınırlarından çekilmesi karşılığında barış sağlanması tezi üzerine kuruludur. Yani Yaser Arafat dolaylı yoldan bu açıklama ile İsrail’i tanıdığını açıklamıştır. İsrail’i tanımak demek belirli Filistin topraklarından vazgeçmek demektir. Bu da Hamas anayasasında bulunan ‘Hiç kimse Filistin topraklarından vazgeçemez’ maddesine aykırıdır. Hamas ile El Fetih liderliğindeki FKÖ arasındaki fikir ayrılıkları iyice derinleşmeye başlamıştır.
1. İntifada’nın devam ettiği yıllarda başka önemli bir olay daha yaşanmıştır: Körfez Savaşı. Körfez Savaşı sonrası bölgede değişen siyasi dinamiklere bağlantılı olarak George Bush 1991 yılında Madrid’te Ortadoğu Barış Süreci olarak anılacak görüşmeleri başlatmıştır. Bu Hamas için kötü haberdir. Barış süreci demek 1. İntifadanın yavaşlaması demektir. Hamas bu süreçte hedefini değiştirerek Barış sürecini baltalama yönünde eylemler gerçekleştirmiştir. Bu eylemler sayesinde hem İsrail-FKÖ arasındaki gerginliği tırmandırmıştır hem de Barış görüşmelerini belli bir süre aksatmıştır. Fakat aynı zamanda hem FKÖ’nün hem de İsrail’in odağı haline gelmiştir.
Yıllar içerisinde Hamas tabanda hızla yayılarak ve FKÖ’ye meydan okuyarak direnişin gerçek lideri haline gelmeye başlamıştır. Hamas ile FKÖ arasındaki ilk ciddi çatışma ise 18 Kasım 1994 tarihinde meydana gelmiştir. Hamas daha önce benzerlerini birçok kez düzenlediği bir protesto yürüyüşü düzenleyecektir. Amaç hem İsrail devletinin Filistinlilere karşı uygulamalarını hem de FKÖ’nün (Özerk yönetimin) Filistinlileri haksız yere tutuklamasını protesto etmektir. Fakat Cuma çıkışı özerk yönetimin polisleri cumadan çıkanların üzerine ateş etmesiyle bütün Gazze’ye yayılan olay Hamas ile FKÖ arasındaki ilk ciddi çatışma olmuştur.
Bu olay sonrası Hamas ve FKÖ başka bir iç çatışma istemedikleri için birlikte yaşama yoluna gitmişlerdir. FKÖ, Hamas’a direniş mücadelesi sahnesini bırakmamak için ve Hamas’ın da tabandan destek aldığını bildiği için İsrail yanlısı gibi gözükmemek adına Hamas’a bir takım tavizler vermiştir. Aynı zamanda Hamas da Filistin halkının bir kısmının Barış Sürecini desteklediğini bildiği için barış sürecini baltalama konusunda sorumluluğu taşıyan taraf olmak istemediği için FKÖ’ye ulusal birliği korumak için hoşgörü göstermiştir. Filistinliler Barış sürecine güvendiklerinde FKÖ’ye destek artıyor Hamas geriliyor, Barış Sürecine olan inanç kaybedildiğinde ise Hamas güçleniyor FKÖ’ye olan inanç ise azalıyordu. Bu denge içerisinde Hamas ile FKÖ arasında büyük bir çatışma olmadan 2000 yılına kadar gelinmiştir. 2000 yılında ABD Başkanı Bill Clinton’ın ev sahipliğinde 11-25 Temmuz günleri arasında Filistin-İsrail barışı konulu 2. Camp David görüşmeleri düzenlenmiştir. Görüşmelerde ana konu toprak sorunudur. Filistin her ne kadar 1988 yılında bağımsızlığını ilan etmiş olsa da Filistin İsrail egemenliği altındadır. Toplantıda Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün statüsü taraflar arasında anlaşılamamıştır. Camp David görüşmelerinin başarısızlığı ardından dönemin İsrail’de muhalefet partisi lideri olan Ariel Şaron’un, normalde müslüman olmayanların girişine izin verilmeyen Mescid-i Aksa’ya çok sayıda polis ve asker eşliğinde yaptığı ziyaret 2. İntifada’yı başlatmıştır. Filistinlilerin protestolarıyla hızla yayılan direniş yeni bir dönemin de başlangıcı olmuştur. 2. İntifada’nın başlaması ve 2. Camp David görüşmelerinin de başarısızlıkla sonuçlanması Filistin halkının barış görüşmelerine inancını azaltmıştır. Bu sayede de Hamas tekrar destek kazanmaya başlamıştır.
12 Kasım 2004 yılında Yaser Arafat’ın ölümüyle beraber yapılan seçimlerle beraber yerine 9 Ocak 2005’te Mahmud Abbas gelmiştir. Fakat Mahmud Abbas tam olarak hakimiyeti eline alamamıştır. FKÖ yönetimi Yaser Arafat’la bütünleşmiştir. Yaser Arafat’ın ölümüyle Filistin halkı Mahmud Abbas’a ve Filistin yönetimine yabancılaşmıştır. Filistin Yönetimi, Yaser Arafat'ın kişisel ilişkileri ve liderlik karizması etrafında şekillenen bir yapıdır. Ancak, Arafat'ın ölümüyle bu sistemdeki denge bozulmuş ve Mahmud Abbas, gerekli otoriteyi kurmakta başarısız olmuştur. Abbas hem Filistin halkının kendisinden beklentisini yerine getirememiş hem de ABD ve İsrail’in kendisinden beklediği militan gruplarını etkisiz hale getirememiştir. Çünkü Filistin direnişinin askeri kısmına karışmak demek hem iç savaş demektir hem de halkın desteğini kaybetmek demektir. Durum bu şekilde olunca Abbas militan gruplarını kendi bünyesi altında toplamaya çalışmıştır. Fakat bunda da başarısız olmuştur. Hatta El Fetih’e bağlı El Aksa Şehitleri Tugayı’na bile söz geçiremedi iddiaları ortaya atılmıştır. Abbas yönetiminde Filistin gün geçtikçe daha kötü bir hal almaya başlamıştır. İşsizlik her geçen gün artmakta, yöneticiler yolsuzlukla suçlanmakta ve güvenlik sıkıntısı baş göstermektedir. Bütün bunlara rağmen 17 Mart 2005 tarihinde Mahmud Abbas liderliğinde Mısır’da ‘Kahire Deklarasyonu’ imzalanmıştır. Kahire Deklarasyonu'nun kabulü, Filistin yönetimindeki içsel çekişmeleri ele almayı amaçlayan bir girişimdir. Bu deklarasyonda alınan en önemli kararlardan biri FKÖ’nün Hamas ve İslami Cihad’ı içine alacak şekilde yeniden yapılandırılması kararıdır. Bu karar Hamas’ın artık sadece bir direniş örgütü olarak değil siyasi sahnede bir parti olarak da görüleceği anlamına geliyordur.
6 Mayıs 2005 tarihinde yapılan yerel seçimlerde Hamas %33 oy alarak gücünü ortaya koymuştur. 25 Ocak 2006 tarihinde yapılacak olan, Filistin Yasama Konseyi (Filistin Parlamentosu) seçimlerinde ise Mahmud Abbas liderliğindeki El Fetih partisinin kazanması beklenirken Hamas seçimi kazanmıştır ve parlamentodaki çoğunluğu elde etmiştir. Hamas bu tarihte El Fetih’in Filistin davasındaki 40 yıllık liderliğine son vermiştir. Fakat Hamas’ın bu başarısı uluslararası arenada büyük tepkiler almıştır ve sonuçları ağır olacaktır. Hamas ve El Fetih arasındaki mücadele de asıl bu tarihten sonra yani 2005’ten sonra başlayacaktır.